4 Eylül 2013 Çarşamba

Evet Kabul Ediyorum Bu Benim ...

Şimdi messelam bu Ali denen çocuğuı çok garıştırdılar. Özünde iyi insan. -bu lafa tavım- Tamam, kestim. Kahve içmeye bayılırım.Hayatı alaya alırım, her boka gülebilirim -hem de saatlerce-Durmam, yorulmam, sabaha kadar uyumam, akşama kadar uyurum.Hayatım kahve tadındadır, kahveye bayılırım, kahveyle herhangi bir şeye tapabilirim.Keman çalabilmeyi çok isterim fakat gezmekten vazgeçemem.Biss arabalara ölürüm, hayalimdir mavi bislerle yollara düşmek..Herkese her şeye değer veririm, ailem için değer verdiğim herkesi her şeyi yok edebilirim.Çok sevdiğim dostlarım vardır, çoğu benden uzaktadır ama Ali'nın bünyesi özlemeye alışmıştır. Çocuklardan nefret ederim, misafir çocuklarının kafasını kolonya dökmek suretiyle ateşe verme gibi planlarım vardı zamanında.Beyaz pantolon giyen şişman kızdan, pantolona pantol diyen uyuz insandan, kendi yediği boku bilmeden ona buna sataşan ucuz insandan, domatesten, kolonya kokusundan, aynadaki lekelerden, mesajıma cevabın geç gelmesinden, çörek otundan, toplu taşıma aracına bindiğimde akbilimden "dilüüüt yetersiz bakiye" sesi gelmesinden, mutfak tezgahında duran o ıslak sarı tezgah bezlerinin kokusundan, çöpü yere atan hayvandan, Atatürk'e dil uzatan itin oğlundan nefret ederim. Bugünden yarına değerini kaybedecek dünyevi ya da idealist düşünceler çok umrumda değil. Kimseyi kendim gibi düşünmeye zorlamam, ama düşüncelerimden de kolay kolay vazgeçmem.Kendimi fazlasıyla önemserim. En sevdiğim hayvan lama'dır. böyle tükürüyo falan, puşt bi tarzı var.Hayvan olsam lama olurdum, evet. Kapısı kilitlenmeyen tuvaletlerde kattiyen donumu indirmem.Düğüne gider oynar, ölüye gider ağlarım.Fena alışverişte pazarlık ederim cok pis cingeneyimdir bu konuda.Kabakla taze fasulye yemem, yiyene acıyan gözlerle bakarım.Dönerek yükselen merdivenlerden inemem, tökezlerim. Hatta düşmüşlüğüm de var.Yaratıcıyımdır.Terbiyesizliğin kıstasının küfür olduğunu düşünmüyorum, "bok" diyeni terbiyesiz ilan eden insanları basit buluyorum ve onlara açıklama bile yapmıyorum.Bir salağın ne demek olduğunu çok iyi biliyorum ve susup "evet sensin" deyip geçiştirmeyi başarabiliyorum. Metroda, metrobüste kitap okuyan insanlara, esnerken ağzını kapamayan öküze, cak cuk sakız çiğneyen erkeğe, işi düştüğünde canım cicim olan sürtüğe kafa göz dalmak isterim. Cem Yılmaz'ın her gösterisinin her repliğini bilirim, her filminin her sahnesini ezberlemişimdir. Yılmaz Erdoğan için de aynısı geçerlidir. Hayatımı bu sevdiğim 2 adamın replikleriyle yaşarım ve çevremdeki herkese bulaştırırım repliklerle anlaşma hastalığımı. Bu tarzda bi insanla evlenip tüm hayatım boyunca gülüp eğlenmek isterim .Evlenmek demişken,  ismin önemil, olmayan  bir kız'a bildiğin aşığım fakat platonik. Şunu görse bari lan püh, şansıma çakayım.Şaka bi yana aşk dedin mi saçmalığın alasını yaşadığımı fark ediyorum. Minibüsün dolduğuna inanmayan şoförün 1 yolcu daha almalık umutlu bakışlarıyla 1 gün daha, 1 gün daha uzattım biteceğini bildiğim ilk aşkımı, yapmasaydım bunca acı çekmezdim belki. Ama hıyara aşık olmak diye bi gerçek var yani şu dünyada. Cacığa falan yarıyo sonuçta bir hıyar dediğin de. Şimdi 'angeli'imi arıyorum.Kelime-i şahadet'le uğurlanacak biri olarak ölmeliyim bence, az çok bi giderim var hiç yoktan. Şöyle gaşlı gözlü, sarışın tenli euhehe. Çocukluğum tam bir utançtır; Türkçe kelimelerin tersten söylendiği zaman ingilizce olacağını düşünürdüm. Mesela birbirine yakışan her şeyi karı-koca sanardım. Türkan Şoray ile Ediz Hun'un, Kayahan ile Nilüfer'in evli olduğunu düşünürdüm. siyah ile mavi renkleri de en sevdiğim, en uyumlu renklerden olduğu için karı-kocaydılar benim nezlimde.Çocukluğumdan devam etmem gerekirse, minareleri füze zannederdim ve imamların tanrıyla görüşmek için o füzelere atlayıp gittiklerini düşünürdüm. Çok yaratıcıydım evet.Bi o kadar da gevezeydim. Mahallede zillere basıp kaçmak bi süre sonra yetersiz geldiği için zilleri koli bandıyla duvara yapıştırırdım, adam inip de bantı sökene kadar zil zarıl zarıl öterdi. Heyhat ne günlerdi.Siyah beyaz filmleri gördükçe anneme 'neden bu filmler böyle anne' diye sorardım. 'Eski filmler siyah beyaz olur kızım' derdi, ben de zaman geçtikçe ayşecik, ömercik filmlerinin de renklerinin gideceğine inanırdım. O yüzden her rastladığımda 'hazır renkliyken izleyeyim bol bol' derdim. Papatyayı çok severim.siktireti okurum ve severim.Ama nutellayı daha çok.Kate Upton'nu bir kez göreyim, sonrasında kellemi uçurabilirsiniz. Okula pek uğramam.Çünkü gündüzleri uyurum.Sınıfım beni  çınlayan ani kahkahalarımla, ya da korkunç haşpurmalarımla tanır.Çok zayıfım, kendimi çok seviyorum.Öküz gibi yiyip kilo alamayan insan modeliyim. Çatlayın da patlayın.Bu yazıyı sonuna kadar okuyabildiyseniz azminize sıçayım.  Pragmatist bir manifestonun edimsel imgelenmelerine öykünen yaptırımları karakterize eden kuramların tümünü gerçekleyebilme yetisine haiz bir öngörümsel önerme varyantı olarak kabul edilse de, içsel çatışıklıkları pasivize etmenin bilişsel algılanması söz konusu olduğunda pitoresk bir tümevarım sağlayabilecek bir betimlemeyi, en marjinal kulvarlarda, ayrımlayabilme ve determinist bir tarzda angaje edebilme kapasitesine sahibim ama yeri gelirse Müslüm dinlemeyi de bilirim, Noktayı koyduktan sonra geri dönülmez kararlarım vardır...